Fotoğrafım
Çok konuşan, çok yazan öyle herhangi biri işte...

26 Aralık 2016 Pazartesi

KÖYDE BİR NİLÜFER ÖYKÜSÜ


18 Temmuz 2006 tarihinde yaşanmış gerçek bir olaydan esinlenilmiştir…

Köyde büyüdüğüm için bazen mutlu, bazen üzgün oluyorum. Yani sorun köylü olmak değil. Köyde olanları görerek, cahilliği fark ederek büyümek, tanık olmak kulaktan duyulan, uzak sanılan çaresizliğe...

21. yüzyılda büyük şehir olmuş bir ilin gelişmeye açık, orta sınıfının çok olduğu, ilçesinin okuyan kişi sayısının çok olduğu bir köyünde cahillik yüzünden beş yaşında bir kız annesiz kaldı bugün.

Köyde yetişmiş bu anne Nilüfer dört çocuklu bir ailenin en büyük kızı. Bu kızın zamanında köyde çok okuyan yok o d, ilkokulu bitirmiş sonrasında ortaokula gönderme gereği duymamış ailesi ( 8 yıllık eğitim mecburu değil o zamanlar). Bir küçük olanda kız, onu da ilkokuldan sonra okula göndermemişler bunun ki biraz maddi durumdan dolayı artık okumaya sıcak bakmaya başlamış köy çünkü onun yaşındakilerin bazıları gitmiş ortaokula. Bundan sonraki erkek birazda daha şanslı köy sekiz yıllık zorunlu eğitimden sonra ortaokula kavuşmuş durumdaymış. Ortaokulu normal bir şekilde bitirip meslek lisesine de gönderiliyor oradan da yüksek okula gidiyor. İlçeye il deki üniverstenin bölümleri açılmış. Bölümü için bilgisayar gerekli olmuş, çobanlık yaptığı babası onu da almış. Şimdi eğitimine devam ediyor. En küçük kardeşi belki daha da şanslı olacak daha iyi bir üniversite kazanacak.
Nilüfer evlenmiş köyden bir adamla o da ilkokul mezunu. Öyle köyde ki tabirle isteşerek falan değil görücü usulü ile evlendiriliyorlar. Şikayetçi olmuyorlar da durumlarından, köyde birbirlerinde daha iyisini mi bulacaklar. Evlenince herkes gibi onlarda evlenip çocuk yapıp sonra bir daha çocuk yapıp, çalışıp hayatlarına devam edeceklermiş.

Bir kızı olmuş önce Nilüfer'in, ailesi ve o mutlu, dünyaya yeni gelen bir bebek. Adını Nida koymuşlar, kim istedi bilmiyorum bu adı vermeyi bebeğe. Bağırtı, ses anlamına geliyormuş. Hoş anlamını araştırıp mı koydular yoksa kulaklarına mı hoş geldi bilemem. Belki de annesi ve babasının yapamadıklarını haykırması içindir...

Evliliklerinde her şey normal gidiyor, yani normal bir evlilikte olması gereken her şey var. Yeni bir çocukları olsun istiyorlar bu da oluyor Nilüfer hamile kalıyor. Çocuk sadece sekiz ay kalıyor karnında, ölü doğuyor hem de erkek... Doğumdan sonra hastaneye kaldırılıyor. Hamileliyi boyunca hiç hastaneye gitmemiş. Doktorlar muayene ediyorlar ve bir daha hamile kalmasının riskli olduğunu söylüyorlar. Ama onlar nereden bilsinler ki köyde tek çocukla olunmayacağını hem de bu çocuk kız. Bir erkek çocuk, büyür evde kalır köylerde, kız çocuk evlenir gider. Bu yüzden tek olacaksa erkek olsaydı olurdu ama kız ise ikinciyi denememek olmaz.

Nilüfer ve eşi aldıkları riskin farkında olmadan bir daha çocuk yapıyorlar. Büyükler ve çevresi de onları destekliyor, seviniyorlar. Allah’ın verdiği bir canı geri çevirmek olabilir mi? Ve aylar geçiyor olan oluyor; tekrar sekiz aylık bir bebek, ölü doğum. Doktorlar bir daha anlatıyorlar riski. Çocuk istiyorsan da hamileliğin boyunca hastanede kal diyorlar. Ama hamile olmak hastalık değil ki neden hastaneye gitsin bunun için, anlamıyor Nilüfer. Bir süre vazgeçiyorlar bebek düşüncesinden.

Durumları normalden biraz iyileşiyor yeni bir eve başlıyorlar. Yepyeni bir ev köyde, yeni eve bir de yeni çocuk olsa güzel olur diye düşünüyorlar. Dışarıdan bakıldığında ne eşinin ne de onun bir rahatsızlığı var. Hem eşinin anne babası hem de kendi anne babası da yeni bir torun istiyor. Etraftan konu komşuda bir taneyle kalma ne olacak, yapın bir tane daha çocuk diyor. Sonun da tekrar çocuk yapmayı deniyorlar ve oluyor, yine hamile kalıyor Nilüfer. Bu sefer sekiz ayı geçmiş dokuzuncu aya girmiş çocuk ve Nilüfer yine hastaneye gitmemiş dokuz ay boyunca. Tesadüfen köy ebesiyle komşusunda karşılaşıyor. Doktora gitmesini vurguluyor ebe, onunda uyarılarına kulak asmıyor Nilüfer. Her şey yolunda gözüküyor çünkü o ana kadar.

Yine gününden önce doğum gerçekleşiyor. Doğum sancıları başladığında hastaneye götürülüyor Nilüfer ama çocuk ölü doğuyor. Hastanede kalmak istemiyor Nilüfer, belki daha fazla masraf olmasın diye belki de sağlıklı çocuk doğuramadım diye kendini suçladığından. Eve geliyor tekrar, fakat bu sefer daha önceki doğum sonraları gibi değil daha yorgun, bitkin. Evde daha da fenalaşıyor ilçe hastaneleri kabul etmiyor, direk ile sevk ediyor yapacak bir şeyleri yok. Komaya girmiş beyinciğinde bir problem varmış.

Evde kızı, annesi, eşi...yalnızca onun dönmesini istiyor, yeni çocuk falan lazım değil. Fakat bu sefer yeni doğum yaptığı çocuğunun yanına gidiyor...

Bu hikayede anlatılanlara ister cahillik deyin ya da ne derseniz deyin ama 21. yüzyılda bu olayların olması senin- benim, herkesin suçu değil de ne?