Gözlerinin içine bakar, en dibine, sanki tüm benliğini çırılçıplak görüyormuş gibi. Öyle hissedersin, görebildiğini hoş rahatsız da olmazsın müstehcen hallerini bilmesinden. İçinde ki sıvı, kalbine baskı yapar hızına yetişsin diye. Gözlerin dudaklarına kaçamak bakışlar atar ister istemez. Tüm benliğini içine çeksin istersin, bir yandan korkarsın olacaklardan... O hala gözlerindedir sana doğru eğilir. Sıcaklığını hissedersin nefesinin, dudaklarını dudaklarında hissedersin karşı koymazsın ama karşılıkta vermezsin başlarda... İçine çekiyordur seni, o an anlarsın içini ona açtığını ama çok geçtir, ele geçirmiştir tüm benliğini, izin vermişsindir buna çarnaçar. Sonra bir telaşla silkelenerek uzaklaşmayı denersin acemice ama gücün yetmez, teslim olmuşsundur bir kere sen de kapılıp gidersin içine, dilin değer diline... Kalbinin heyecanını anca öyle durdurduğunu zannedersin. O an, ona kapılmazsan sanırsın dünyanın sonu gelecek ya da sen orada biteceksin. Sonra sen çoğaldığını düşündüğün anda biter bir şeyler: rüya, aşk, sevgi, dostluk, arkadaşlık, muhabbet, ihtiyaç, yaşanmışlıklar... sen fark etmezsin bittiğini Nasıl başladığını-var olduğunu da bilmemişsindir zaten.
Bir zaman sonra bakarsın tüketmişsin bir çok şeyi, çünkü yıllarca biriktirdiğini sandıklarını kendinden kullanmışsın, hep eksiltmişsin kendini...
Fark ettiğinde çok mu geç kalmışsındır, yoksa böyle yaşamaya alıştığından yenilerini biriktirmeye korkuyor musundur bilinmez. Ya da biliyorsundur yerine koyacaklar yeni olacak sen ise eskileriyle mutlusun, safsın... Hiç yaşamamış hallerini geri istiyorsun, mümkün olmayan.
Evden çıktığında aklında resimleri kimse görmeden nasıl imha edeceği vardı sadece; yakmalıydı ve hepsi kül oluncaya kadar başında beklemeli, olur da bir parçası yanmaz ve onları tanıyan üçüncü birinin eline geçerse bu utançla nasıl yaşardı.
Fotoğrafçı dediği yere gelmiş, onu bekliyordu saatler öncesinden, aramasının sebebi de geç kalmış olmasıydı. Sabahın köründe hazır et fotoğrafları, demişti adama. Bir gün sonra planını işleve sokup adamın eşine gönderecekti fotoğrafları. Ama şimdi...
Fotoğrafçı olaylardan habersiz, meraksız 'Getirdim fotoğrafları, umarım istediğin gibi olmuştur' deyip uzattı. Hızlıca aldı, fakat fotoğrafçıya bu fotoğrafları o kadar da önemsediğini hissettirmemek istiyordu. 'Olmuştur Yani çokta önemli değil bir arkadaşıma şaka yapacaktım ama gerek kalmadı zaten....' diye gereksiz açıklamalarla uzatıp, fotoğrafçıya aslında çok önemli der gibiydi. Fotoğrafçı bir şeyler olduğunu sezdi ama iki üç dakika bile önemsemedi bu durumu, yalnızca işi yapmadan yarısını aldığı şimdi de kalanını alacağı parasını düşünüyordu. İşini hep temiz yapardı, böyle özel işlerde çok meraklı değildi umursamazdı neyi fotoğrafladığını; altından çıkacak hikaye aldatma mı, güvensizlik mi ona ne.
Elindeydi işte, istediği belgeler, bir zarfın içinde. Öylece kaldı onları alınca. Fotoğrafçı parasını alıp uzaklaşmıştı. 'Bakmayacak mısın?' demişti parasını hemen uzatınca sadece, sonra 'Bir daha işin düşerse ararsın' diyerek uzaklaşmıştı. Adamın umursamazlığı çok rahatlattı onu. Sabahtan beri hiçbir şey yemediği aklına geldi. Karnı tokken bile bazen mantıklı düşünemezken açken hiç düşünemiyordu. Sabahın körüydü ona göre daha, gidip kendine bir kahvaltı ısmarladı. Kahvaltısını bitirmeden olanları aklından geçirmek bile istemiyordu.
Kahvaltının üzerine güzel bir türk kahvesi içip kendine geldi. Resimler çantasında güvenliydi, gidip onları kül edecek yer bulmak kolaydı. ama yıllar sonra yaşadıklarını nasıl yok edecekti. Her bir saniyesi aklındaydı gece yaşadıklarının. Neredeyse hiç uyumamıştı gece boyunca tanıdığı, aklının bir köşesine hapsettiği kokuyu içine çekmişti devamlı. Uzun zaman sonra huzurun anlamıydı bu gece onun için. Bir yandan da bunları düşünmekten utanıyordu; Evli bir adamla birlikte olmuştu hem de kendi evine adamı alarak. Başkası yapsa kadına her türlü çirkin sıfatı yakıştırırdı. Bir kadının aldatılmasına sebep olmuştu. Bir adam karısını onunla aldatmıştı. Onun, esas kadın olmadığı kesindi bu hikayede; kötü kadın olmuştu, hani yuva yıkan. Yok, hayır, yuva yıkılamaz, bunu kaldıramaz... yıllar öncesinde yaşanması gereken bir gece, bu gece yaşanmıştı o kadar. Bu gece anıların arasına tarihi değiştirilerek geçecekti sadece. Mektupta yazdığı gibi; unutulacak, hiç karşılaşmamış gibi hayatlarına devam edeceklerdi. Yaşadıklarının tek belgesi olan resimleri de imha ettikten sonra bu gün yıllar önce yaşanmış güzel bir anı olarak kalacaktı. O zaman bu kadarını yaşayacak kadar cesaretli değildi. Cesaret doğru bir anlatım değil galiba, büyük değildi diyelim. Şimdi büyük mü? Büyümüşse neden canı yanıyordu kararsızlıkla...
Kendini hiç bu kadar kötü biri olarak hissetmemişti daha önce, kirlenmiş gibi hissediyordu. Küçük bir kız çocuğunun babasıyla yatmıştı; onun için mükemmel olan hatta belki izlediği tüm çizgi filmlerdeki kahramanlardan daha güçlü, daha güvenilir sandığı babası, annesini başka bir kadınla aldatmıştı. Bu kadının kendisi olduğunu bilmek utanç vericiydi. Adam için de üzülüyordu. Eşini aldatmıştı, hem de yalan söylemişti. İnsan birine bu kadar kolay yalan söyleyip nasıl onunla evli kalabiliyordu? Onun tanıdığı, sevdiği adam bunu yapabilecek karakterde miydi? Şimdiye kadar kızı gibi o da mı kahraman sanmıştı onu?... Düşündükçe daha çok delirecek gibi oluyordu. Nerede yanlış yaptığını farkındaydı, bu oyuna hiç başlamamalıydı. Kendisinin bu kadar allak bullak olup, mantıklı kararlar veremeyeceğini biliyordu başlarken de, ama her zaman güçlü olan durmasını bilen bir adam vardı karşısında, o niye durmamıştı bu safer.
Ne yapacaktı şimdi. Eve gittiğinde çoktan evi terk etmiş olacaktı adam, herhalde. Ama bir gece önce orada yaşananları aklından nasıl silecekti. Yazarken iyiydi yıllar önce bir anıyı yazıyormuş gibi yapmak, tarihe en son beraber uyudukları geceninkini düşmek. Adam bu yalana kendini alıştırabilir belki, evde onu bekleyen -gerçekten masum olan- bir kız çocuğu varken buna inanmaktan başka çaresi de yok zaten sanki ama kadın kaç kez hayalinde uyuduğu adamla yattığı yataktaki bu geceyi hiç olmamış gibi nasıl yapacaktı. Yok, en iyisi bu gece eve gitmemekti. O kadar zaman sonra verebildiği elle tutulur tek karar bu oldu. Kalktı kendine kalacak bir yer düşünmeye başladı, arkadaşlarına gidebilirdi ama o yalnız kalmayı tercih etti bir otele gitmeyi düşünüyordu fakat öncelikle resimleri yakmak için deniz kenarında bir yer bulacaktı oradan otele gidip uyumak, dinlenmek istiyordu. Bir daha uyanmaya gücü yeter miydi, bilmiyordu. Eskiden düşündüğünde özlediği, saygı duyduğu, mutlu olduğunu sandığı bir adam vardı. Şimdi dün gece yanında olan adam sevdiği,özlediği, bildiği adam ama bir yandan da evli olup başka bir kadının yanında gözünü açabilen adam... Hatta adamın üzgün, hayatından mutlu olmadığını bile düşünüyordu... Yaşadıklarından ne kadar mutlu olursa olsun; eskiye oranla daha çok canı yanıyordu, daha güçsüzdü ilk terk edilişinden. Bundan sonra nasıl nefes alacaktı... Bu olanlardan sonra kendi yüzüyle nasıl yüzleşecekti, sabah aynaya baktığını hatırlamıyordu. Mutlu uyanmıştı telefon çalıncaya kadar da öyleydi fakat o telefon hayal dünyasından çıkarmıştı onu, o da apar topar dışarı atmıştı kendini. Şimdi gerçek bir kadın olmuşken sevdiği adamla nasıl görünüyordu, toplumda yasak ilişki diye adlandırılan şeyi yaşamış bir kadın olarak, yaşadığı ilişkiyi sevdiklerinin gözüne içine bakarak değil kendine bile anlatamayan bir kadın olarak...