Fotoğrafım
Çok konuşan, çok yazan öyle herhangi biri işte...

18 Temmuz 2015 Cumartesi

TANIMAK,TANIŞMAK...

Yanına uzanmış adama baktı; tanıyor muydu bu adamı? Tanımasa yaklaşık 6 aydır yanında ne işi vardı, arada yatağına bile ortak oluyordu hatta. Yinede emin değildi kendinden. Birini tanımak için o kişi hakkında ne kadar bilgiye sahip olunması gerekiyordu acaba. Adamın ne kadar iyi öpüştüğünü biliyordu mesela. Hoş bunu söyleyebilmek için baya bir adamla öpüşmesi gerekiyor ki elinde kıyaslama yapabilecek kadar veri yok. Belki de kötü öpüşmekte adam, ama o memnun işte adamın halinden diyelim. Konumuza dönelim; birini tanımak!
Adı:...
Soyadı:...
Ana Adı:...
Baba Adı:...
Ne yani bunun sonu, birini tanımak için nelerini bilmek gerekir. Bu nüfus cüzdanı bilgileri gerekli midir mesela? Yoksa birini tanımak hani şu bilindik atasözü gibi  ‘Birini tanımak ya alışveriş etmeli, ya yola gitmeli’ mi? Gerçekten. Bunlar yeterli mi peki birinden emin olmak için? Alış veriş etmek? Daha ne verebilirdi ki adama? 6 ay uzun bir zaman insan hayatında ondan almış ve vermişti adama dolu dolu bu zamanı.  Birbirlerinin teri terine karışmış, kokusu bulaşmıştı vücutlarına, her öpüşmelerinde tükürükleri birleşmişti. Alış verişse, en sonunu düşünmeden karşılıklı, geçmişti vücutlarında ki mikroplar birbirlerinden birbirlerine. Hani ağızdan geçen hastalıkları düşünürsek bu alış verişte azımsanacak kadar az değil. Peki yola çıkmışlar mıydı hiç? Uzun soluklu bir gezi planlayamamışlardı belki ama. 6 aydır. Bulundukları şehirde hep yanyaya yürüdüler.
Tanıyordu adamı, iddia edebilirdi herhalde bunu. Aç kalan insanların var olduğunu, eğitim şartlarının herkese eşit şekilde ulaşmadığını, Kadın erkek eşitliğinin ne yazık ki olmadığını... biliyordu ülkesinde adam, bunlara tepkisiz sessiz değildi. Hayatı boş vermiyordu, bana dokunmayan bin yıl yaşasın diyenlerden değildi. Aslında onun gibi, çoğunluğun yanında değildi yani adam. Ama o da onun o tarafını da seviyordu işte. Eee bunları bilmek, ne kadar tanımak? Yani bir çok arkadaşı, yanında olan insanları da bu kadar biliyor.
Farklı olan, bakmak yüzüne toplum içinde, kimse anlamasa da senin onun üzüldüğünü görebilmek ya da sıkıldığını hissetmek topluluktan ve bir bahane bulup kaçırmak oradan, gerekirse kendini kötü ederek. Ya da olmadık bir yerde öyle konuşurken bir anda seni hissetmek istediğini hissetmek. Olmadık yer mi olur sevdiğine sarılmak için? Olur işte; Böyle bakarsın sevdiğinin gözünün içine o da sana bakar, gömülürsün içine, çekersin kokusunu ciğerlerine, oysa sadece gözleriniz değiyordur birbirine. Bu da tanımak olmadı şimdi, aşk diyorlar bazı yerlerde bunun adına. Aşık olmak içinde tanıyor olmak gereksiz. Aşk tanımlarında anlık anlatıl. Seçilmez aşık olacağın insan; kirliye, temize, çirkine, güzele, bağımlıya... anlık bir bakış, bir olay beklenmeden olur biter farkına varmazsın. Aşık olabilir miyim diye düşündü kadın. Onu nasıl anlayacaktı? Aklındaki konu aşk değildi ama şimdi. Hem aşkı sorgulamak kimin haddine düşmüştü kadın sorgulasındı.
Kadın baktı adama. Uyuyor muydu ki hala? Uyuyorsa da birazdan uyanacak; gözlerini hafif aralayacak önce bakacak bakayım ondan önce uyanmış mı kadın diye? Uyanık olduğunu görünce kadının gülümseyecek önce; içten, samimi bir gülümseme. Kadına dünyanın en özel insanı hissettirecek kendine, sanki onu uyandığında yanında görmek dünyanın en mutlu anıymış, bu anı yaşamak bir ömre bedelmiş gibi. Sonra kadına bu an için teşekkür edermiş gibi bir buse konduracak dudaklarına. Sabah sabah daha gözlerini açar açmaz bir adam öpecek, tanıyıp tanımadığını sorgulayan bir adam, diye düşündü kadın. Kızdı kendine kadın, her şeyden habersiz öylece yanında uyuyan adama bakarak. Böyle düşündüğüne utandı birazda, acaba adam düşünüyor muydu böyle?
Arkadaş olamamıştı onlar hiç, belki de bu yüzden kadın sorguluyordu bu kadar kendini. Daha ilk konuşmalarında birbirlerinden etkilendiklerini söyleyerek başlamışlardı söze. Sonrada tanışma fırsatı bulup bulmadıklarını sorguladı durdu kadın. Ama adam ne düşünüyordu bunun hakkında bir türlü öğrenemiyordu kadın. Beraberken çok iyi anlaşıyorlardı. Öyle birbirlerinin arkadaşlıklarına ortak etmeye çalışmadılar kendilerini, genelde yalnız takıldılar şimdiye kadar. Sabah uyandığında neler yapacağını, nasıl yemek yediğini, hangi yemekleri sevdiğini, neler dinlediğini, neler okuduğunu, nelerden hoşlanacağını, gece yatarken ne giydiğine kadar biliyordu. Ama bir insanı tanımak için nelerin yeteri kadar gerektiğini bilmiyordu kadın işte.
Kadınının sorguladığı biz olabilmek, karışmaktı birbirine öyle ben-sen olabilmekti. Her şey güzel giderken bir gün artık bitti deyip demeyeceğinden emin değildi mesela adamın. Belki de adamı iyi tanıdığından bunun böyle olduğunu biliyordu, belki de adamı tanıyamadığından onun ne istediğinden tam olarak emin değildi.
Kadın bunları düşünürken kapatmış gözlerini. Hangi ara kapanmış bilmiyor. Açtığında ona özlemle bakan bir çift göz. Sanki dün gece birbirlerine iyi geceler deyip ayrılmamışlar da yıllarca görmemişler birbirlerini, değmemiş gözleri gözlerine uzun zamandır. Adam hafif bir gülümsenin ardından dokundu dudaklarına... Kadın karşılık verdi adama, unuttu aklından onca geçen tanımak koşullarını, bir güne daha adamla başlamanın memnuniyeti ile..




Not: Bu yazı ve birkaç yazı daha başka bir sitede yayınlandı sonrasında silindi... Şimdi burada yaşamaya devam etsinler. Daha söze gerek yok...