Yanına uzanmış adama baktı; tanıyor muydu
bu adamı? Tanımasa yaklaşık 6 aydır yanında ne işi vardı, arada yatağına bile
ortak oluyordu hatta. Yinede emin değildi kendinden. Birini tanımak için o kişi
hakkında ne kadar bilgiye sahip olunması gerekiyordu acaba. Adamın ne kadar iyi
öpüştüğünü biliyordu mesela. Hoş bunu söyleyebilmek için baya bir adamla
öpüşmesi gerekiyor ki elinde kıyaslama yapabilecek kadar veri yok. Belki de
kötü öpüşmekte adam, ama o memnun işte adamın halinden diyelim. Konumuza dönelim;
birini tanımak!
Adı:...
Soyadı:...
Ana Adı:...
Baba Adı:...
Soyadı:...
Ana Adı:...
Baba Adı:...
Ne yani bunun sonu, birini tanımak için
nelerini bilmek gerekir. Bu nüfus cüzdanı bilgileri gerekli midir mesela? Yoksa
birini tanımak hani şu bilindik atasözü gibi
‘Birini tanımak ya alışveriş etmeli, ya yola gitmeli’ mi? Gerçekten.
Bunlar yeterli mi peki birinden emin olmak için? Alış veriş etmek? Daha ne
verebilirdi ki adama? 6 ay uzun bir zaman insan hayatında ondan almış ve
vermişti adama dolu dolu bu zamanı.
Birbirlerinin teri terine karışmış, kokusu bulaşmıştı vücutlarına, her
öpüşmelerinde tükürükleri birleşmişti. Alış verişse, en sonunu düşünmeden
karşılıklı, geçmişti vücutlarında ki mikroplar birbirlerinden birbirlerine.
Hani ağızdan geçen hastalıkları düşünürsek bu alış verişte azımsanacak kadar az
değil. Peki yola çıkmışlar mıydı hiç? Uzun soluklu bir gezi planlayamamışlardı
belki ama. 6 aydır. Bulundukları şehirde hep yanyaya yürüdüler.
Tanıyordu adamı, iddia edebilirdi herhalde
bunu. Aç kalan insanların var olduğunu, eğitim şartlarının herkese eşit şekilde
ulaşmadığını, Kadın erkek eşitliğinin ne yazık ki olmadığını... biliyordu ülkesinde
adam, bunlara tepkisiz sessiz değildi. Hayatı boş vermiyordu, bana dokunmayan
bin yıl yaşasın diyenlerden değildi. Aslında onun gibi, çoğunluğun yanında
değildi yani adam. Ama o da onun o tarafını da seviyordu işte. Eee bunları
bilmek, ne kadar tanımak? Yani bir çok arkadaşı, yanında olan insanları da bu
kadar biliyor.
Farklı olan, bakmak yüzüne toplum içinde,
kimse anlamasa da senin onun üzüldüğünü görebilmek ya da sıkıldığını hissetmek
topluluktan ve bir bahane bulup kaçırmak oradan, gerekirse kendini kötü ederek.
Ya da olmadık bir yerde öyle konuşurken bir anda seni hissetmek istediğini
hissetmek. Olmadık yer mi olur sevdiğine sarılmak için? Olur işte; Böyle
bakarsın sevdiğinin gözünün içine o da sana bakar, gömülürsün içine, çekersin
kokusunu ciğerlerine, oysa sadece gözleriniz değiyordur birbirine. Bu da
tanımak olmadı şimdi, aşk diyorlar bazı yerlerde bunun adına. Aşık olmak içinde
tanıyor olmak gereksiz. Aşk tanımlarında anlık anlatıl. Seçilmez aşık olacağın
insan; kirliye, temize, çirkine, güzele, bağımlıya... anlık bir bakış, bir olay
beklenmeden olur biter farkına varmazsın. Aşık olabilir miyim diye düşündü
kadın. Onu nasıl anlayacaktı? Aklındaki konu aşk değildi ama şimdi. Hem aşkı
sorgulamak kimin haddine düşmüştü kadın sorgulasındı.
Kadın baktı adama. Uyuyor muydu ki hala?
Uyuyorsa da birazdan uyanacak; gözlerini hafif aralayacak önce bakacak bakayım
ondan önce uyanmış mı kadın diye? Uyanık olduğunu görünce kadının gülümseyecek
önce; içten, samimi bir gülümseme. Kadına dünyanın en özel insanı hissettirecek
kendine, sanki onu uyandığında yanında görmek dünyanın en mutlu anıymış, bu anı
yaşamak bir ömre bedelmiş gibi. Sonra kadına bu an için teşekkür edermiş gibi
bir buse konduracak dudaklarına. Sabah sabah daha gözlerini açar açmaz bir adam
öpecek, tanıyıp tanımadığını sorgulayan bir adam, diye düşündü kadın. Kızdı
kendine kadın, her şeyden habersiz öylece yanında uyuyan adama bakarak. Böyle
düşündüğüne utandı birazda, acaba adam düşünüyor muydu böyle?
Arkadaş olamamıştı onlar hiç, belki de bu
yüzden kadın sorguluyordu bu kadar kendini. Daha ilk konuşmalarında
birbirlerinden etkilendiklerini söyleyerek başlamışlardı söze. Sonrada tanışma
fırsatı bulup bulmadıklarını sorguladı durdu kadın. Ama adam ne düşünüyordu
bunun hakkında bir türlü öğrenemiyordu kadın. Beraberken çok iyi
anlaşıyorlardı. Öyle birbirlerinin arkadaşlıklarına ortak etmeye çalışmadılar
kendilerini, genelde yalnız takıldılar şimdiye kadar. Sabah uyandığında neler
yapacağını, nasıl yemek yediğini, hangi yemekleri sevdiğini, neler dinlediğini,
neler okuduğunu, nelerden hoşlanacağını, gece yatarken ne giydiğine kadar
biliyordu. Ama bir insanı tanımak için nelerin yeteri kadar gerektiğini
bilmiyordu kadın işte.
Kadınının sorguladığı biz olabilmek,
karışmaktı birbirine öyle ben-sen olabilmekti. Her şey güzel giderken bir gün
artık bitti deyip demeyeceğinden emin değildi mesela adamın. Belki de adamı iyi
tanıdığından bunun böyle olduğunu biliyordu, belki de adamı tanıyamadığından
onun ne istediğinden tam olarak emin değildi.
Kadın bunları düşünürken kapatmış
gözlerini. Hangi ara kapanmış bilmiyor. Açtığında ona özlemle bakan bir çift
göz. Sanki dün gece birbirlerine iyi geceler deyip ayrılmamışlar da yıllarca
görmemişler birbirlerini, değmemiş gözleri gözlerine uzun zamandır. Adam hafif
bir gülümsenin ardından dokundu dudaklarına... Kadın karşılık verdi adama,
unuttu aklından onca geçen tanımak koşullarını, bir güne daha adamla başlamanın
memnuniyeti ile..
Not: Bu yazı ve birkaç yazı daha başka bir sitede yayınlandı sonrasında silindi... Şimdi burada yaşamaya devam etsinler. Daha söze gerek yok...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder