Fotoğrafım
Çok konuşan, çok yazan öyle herhangi biri işte...

19 Aralık 2012 Çarşamba

ÖÇ(4)

Uzandı karanlığın içinde parlayan küçük düğmeye, tam dokunacaktı ki vazgeçti. Hoş alışmıştı da gözleri karanlığa. Uzun yıllardır oturduğu bu evde gözleri kapalı olsa bile neredeyse bulurdu yolunu alışmasa, karanlık kalsa da her yer. 
Eve gelmeden hazırlamıştı kendini her duruma. Hiç bir şey olmamış gibi davranacak; sıradan bir gün evine nasıl giriyorsa öyle olacaktı. Ama içeriye girer girmez bu kuralı ihlal etmişti, ışıkları açmadan evde ilerleyerek. Normalde kapıyı anahtarıyla açar holünün ışığını yakar, daha sonrada odasına gidinceye kadar bir kaç ışığı yakarak ilerlerdi evde. Öyle iç güdüsel olarak evde camdan kapıdan giren birileri varsa ona gözükmeden rahatça kaçsınlar diye belli ederdi kendini eve girer girmez sonrasında yatak odasına girip, evde kimsenin olmadığını düşündüğü halde, kapısını kapatır üzerini değiştirirdi. Bugün ise ışıkları yakmak istemedi. İlk kez eğer evinde ondan habersiz kalan biri varsa rahatsız etmek istemedi. Ya da bırakıp giderken yaşadıklarıyla yüzleşecek cesareti yoktu.
İçinden devamlı kötü bir şey yapmadım diyordu bir tarafı. Bir tarafı ise evli bir adamı baştan çıkardım, bir çocuğun babasıyla yattım diye aşağılıyordu kendini. Bir adım atabilmişti evin içinde, sadece bir adım. Geçirdiği geceden anlar geliyordu usuna. Hayalle gerçek arasında yaşanmıştı her şeyi. Nasıl bu kadar boş bulunmuştu? Nasıl bu kadar güzeldi her an? Asıl olan nasıl bu kadar özlemişti onu? Nasıl olur da daha ilk görüşte affetmişti onu? Nasıl eskisi gibi öpmüş, sarılmıştı ona? Her ne olursa olsun durdurmalıydım kendimi de onu da diye düşünüyordu. Sonra o niye durmadı, durdurmadı beni? Diye soruyordu kendine. Keşke tesadüfen karşılaşmış olsalardı. O zaman ikisi de eşit şekilde suçlu olurlar, hatta o daha çok suçlu olurdu diye düşündü. Sonuçta evli bir adamın karısının yatağından başka, bir kadının yatağında ne işi vardı. Üstelik isteyerek gelmişti onunla, hiç zorlamamıştı onu. İşte 'Zorlamamış mıydı' Resmen oyun hazırlamıştı ona karşısına çıksın, onunla sohbet etsin diye. Sadece sohbet ama. Onlar ne yaptılar geceyi birlikte geçirdiler. Hem de yaşadığı evde, bu gece ve diğer gecelerini geçireceği yatakta. Nasıl olacaktı tüm bunlar? Oysa gecenin sabahında nasıl da cesurca yazmıştı; bu gece geçmişte yaşandı. Bizim ayrılmadan önce ki son gecemizde. Dudaklarına kondurduğum buseden sonra bu bir rüya mı diye sormuştun. Ben de evet demiştim rüya uyumaya devam et. Ve uyumuştuk diye hatırlıyoruz ama yanılıyoruz aslında uyumadık o gece. Biz olduk. Birbirimizin olduk. Gibi gibi... yazmıştı ona bıraktığı mektup da. Fakat şimdi kendini inandıramıyor bu gerçeğe. Gerçek değil mi? Evli, hemde çocuğu olan bir adamla etik dışı bir ilişkide bulunmadı değil mi?
Evin girişinde öylece kalakalmıştı. Ne ilerleye biliyor, ne de çıkıp gitmek istiyordu. Nefes alırken bile korkuyordu kendi kokusundan başka bir koku hissetmekten. Çömeldi boşluğa biraz sakinleşmek, sağlıklı düşünebilmek için kendine ihtiyacı vardı. Böyle durumların vazgeçilmezi gözyaşları süzüldü gözlerinden, çekti dizlerini karnına.
Belki yarım saat belki bir saat sonra ağlamış kendine gelmiş, her zaman ki gibi kendi kendisini az da olsa teselli etmiş olarak kalktı ayağa. Bir çırpıda ışıkları yaktı. İlerledi evde tam yatak odasına çıkmak için merdivenlere yöneldi; bir ses, bir nefes sesi ile irkildi. Arkasında birinin olduğundan emindi. O olmasından hem korkuyor hem de onun olması için dua ediyordu. Ya da hayır duyar duymaz emin oldu gidemediğine. Nasıl o unutamamış ise yaşadıklarını o da unutamamıştı işte. Fakat şimdi nasıl davranacaktı; boynuna mı sarılmalıydı yoksa ona gitmesini mi söylemeliydi. Derin derin nefes alarak arkasına döndü ama kimse yok. Mutfaktan bir ses 'Abla dün geceden beri neredesin Allah aşkına? aradım cebin de kapalıydı. Bende nasılsa yedek anahtar var diye geldim, girdim eve.' Cevap veremedi kardeşine öylece kalakaldı merdivenin başında. Tabii kardeşi devam etti, cevap beklemiyordu zaten. 'Kahvaltılıkları bile toplamadan aceleyle nereye çıkıp gittin tatil günü?' Bu sefer artık bir cevap vermesi gerekiyordu bir şeylerin yolunda gittiğine inandırmak için kardeşini. 'İşim vardı aceleyle çıktım, uzun sürdü eve gelemedim işte. Hesap mı soruyorsun yorgunum, üzerimi değiştirip geleyim bir şeyler yiyelim' Kardeşini tanıyordu öyle onu ilgilendirmeyen şeylerin üzerine çok gitmezdi, yemek yemeği de sevdiğinden direkt konuyu onunla kapadı. O da zaten 'Yok ya ne hesap soracağım öyle merak ettim seni. Ben de çok açıp hadi gel de bir şeyler yapıp yiyelim' dedi ve üzerine gitmedi dün eve gelmeyişinin.
Odasına çıktı. Her yerde o vardı sanki. Sadece bir gecede tüm odayı doldurmuştu. Tam oturup yine ağlamaya başlayacaktı ki. Kardeşi aşağıdan ev de ne var, ne yapalım diye bağırdı? İlk kez kardeşinin ona gelmesine bu kadar mutlu olmuştu. Ve o mutfağını karıştırmadan aşağıya inmeliydi. Şimdi üzülme, kendine acıma zamanı değildi.
Her şey yoluna girecekti. Gitmişti işte. Kardeşi eve geldiğinde gitmemiş olsaydı o şimdi kardeşi hiçbir şey olmamış gibi davranmazdı herhalde. Acaba kaç gün kalacaktı inşallah uzun kalırdı yani o bu dönemi atlatıncaya kadar falan. Gecenin izleri silinmeyecekti ondan biliyordu ama en azından geçmişe itmeyi ,eski bir anıymış gibi düşünmeyi başaracaktı. İlk ayrılıklarında olduğu gibi bunda da kararı yalnız verip işini kolaylaştırmıştı sevdiğinin. Karısıyla, kızıyla mutlu yaşasınlar diye elinden geleni yapmıştı.
Öç almış mıydı şimdi?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder