Fotoğrafım
Çok konuşan, çok yazan öyle herhangi biri işte...

9 Şubat 2012 Perşembe

HAYALİYDİ...(DEVAMI)


Bir pazar gezisini daha bitirmek, her zaman olduğu gibi veda etmek yerine sadece çıkıp gitmek için ayağa kalkıyordu ki annesinin ve babasının ne kadar uzun süredir sustuklarını fark etti. Ne zamandan beri sessizliği paylaşa biliyordu onlarla, ne zaman onun durumunu kabullenmişlerdi, ne zamandan beri şikayet etmiyorlardı... Ona bakmıyorlardı ikisi de dönmüş televizyon izliyorlardı genelde yaptıkları gibi. Annesi, iki üç hal hatır sorduktan sonra, o gelecek diye biraz geciktirilmiş, onlar için kahvaltı sonrası neredeyse vazgeçilmez olmuş olan, türk kahvesi yapmış, birlikte içmişlerdi. Kirli fincanlar sehpanın üzerinde kalmış olağan günleriymiş gibi davranıyorlardı; sanki pazar değilmiş, o orada değilmiş. Bunları düşünüyordu ama uzun süredir hiç pazardan başka bir gün gelmemişti bu eve. Ama biliyordu işte, tanıyordu anne-babasını. Televizyon kanallarında ona çekilmez gelen her programı izlemelerini, anlaşamadıkları kanallarda birbirlerine laf atmalarını, her seferinde babası galip gelecekken nasıl oluyorsa annesinin istediğin kanalı izlemek zorunda kaldıklarını... Bu kadınların zaferini hiç anlamadı, hoş anlamaya da çalışmadı ya neyse. Annesi farklıydı ya da ona diğer kadınlarda farklıymış gibi gelirdi hep, çocukluğundan beri imrenmişti onun babasına karşı olan sadakatini, babasını sırf bu yüzden kıskanıyordu. Öylece düşünürken babasını daha az tanıdığını fark etti. Nasıl bir adamdı? Seçimlerini yaparken sadece yol göstermişti babası ona, asla zorlamamıştı. Hatta en son üniversiteyi bıraktığında en çok üzülenlerden biri olmasına rağmen en erken o vazgeçmişti onu yargılamaktan fakat bakışları, sessizliği canını acıtmıştı. Biliyordu küçüklüğünden beri babası güvenmişti ona okul başarısı konusunda, bu yüzden en çok onu hayal kırıklığına uğrattı okulu bıraktığında, oysa annesi tekrarlardı hayal kırıklığına uğradığını. Şimdi ikisi de oturmuş bir kanalın sabah kuşağında birbiri ile evlenme ihtimali olan iki kişinin birbirine yakışıp yakışmadığını tartışıyorlardı, hem de baya baya birbirlerini eleştirerek. Hiç bozmadan durumlarını kalkıp gitmek istedi.
Uzun süre öyle dinledi onları, kendisini fark etmediklerini düşünüyordu. Bir hafta da bir kere görüşünce unutuluyordu herhalde insan. Hiç mi gelmemeliydi artık? Bunları düşünürken annesi dönüp 'Oğlum sence de haklı değil miyim, oğlan hem üniversite mezunu hem de yakışıklı olur mu lise mezunu kıza?' Öylece kaldı. annesinin bu okul merakı eskiden beri vardı, her şey dengi dengine derdi; Okulun adı bile önemliydi, iyi okullardan mezun olanlar iyi okullardan mezun olanlarla arkadaş olacak. Böyle olunca da üniversite okumuş bir erkekle liseli kız olmazdı tabii. Babası ise erkeğin tahsilinin yüksek olmasını kötü bir durum olarak değil hatta evlilikte iyi bile olabileceğini savunuyordu. Şimdi dönüp annesine  'Anne insanları etiketlendirme, herkes kendi tercihlerini yaparken çok şanslı olmayabilir, bazen senin düşük seviyeli diye düşündüklerinden de çok şey öğrenebilirsin... dese annesi çok üzülecekti. Ve daha önce annesini buna benzer konulardan defalarca  üzdüğünü bilse bile bugün yapmak istemiyordu.
Babası daha küskündü sanki, cevap bile beklemedi ondan. Annesine dönüp 'Çocuk programı izlemiyor ne soruyorsun ona' deyip eşinin üzüldüğünü görünce 'sen kızı neden beğenmedim, güzel kız işte hem çocuk eşinin çalışmasını istemiyor, bunlar iyi bence evlensinler' diyerek kıymetlisinin dikkatini televizyona çekmeye çalışıyordu. Nasıl bu kadar kıymetli olmuştu annesi babası için acaba?
Annesinin sorusuyla anladı o hep, o evdeydi. Hiç gitmemiş gibi. İlk zamanlarda sadece uzaklaşmasına kızdıkları için tepkiliydiler ona ama şimdi alışmışlardı. Eskiden olduğu gibi muhabbete karışırsa tüm buzlar eriyecek miydi? Denemeye değerdi; 'Bence bu çocuk bu kızla evlenmeli anne. Bir kere adam olmuş 35 işi var, evi var, bulamamış da dışarıdan birini. Çalışan bayanları evinin kadını olamayacak sanıyordur bu.'... Bu kadar etkili olabileceğini düşünmemişti, annesi ve babası ile konuşabiliyordu. Tamam konuştukları konu hiçbirini ilgilendirmiyordu belki ama yinede uzun zaman sonra çok güzeldi.
Bir ara annesi kalkmış, fincanları toplamış, meyve getirmiş, hep beraber yemişler. bu aralarda mutfağa girip çıkarken akşam yemeği yapmış. Yıllar önce olduğu gibi... Saat akşam yemeği saatine gelmiş masayı mutfakta hazırlamış annesi.

'Haydi yemeğe' diye bir ses yıllar öncesinin sesi 'Hep haber saatini nasıl da biliyor, gördün mü?' Yıllar öncesinin şikayeti. Mutfağa geçiliyor babası en dibe, annesi ocağa yakın ve onun yeri yine aynı yer; anne- babasına eşit mesafe. Hiçbir şey değişmemiş. Yemek yerken sessizlik oluyor ve uzun süre sonra ilk kez sessizlikten korkuyor. Fakat hatırlıyor sonra her zaman ki sessizlik bu. çocukluğunu değişmeyen kuralı, yemek yerken konuşulmaz.
Yemeğin sonlarına doğru hatırlıyor pazar da olsa  gitmek zorunda olduğu bir işi olduğunu ve neredeyse ilk kez gitmek istemiyor işe. Aslında işine gitmemek değil istediği tekrar dönebilmek bu eve, evine...
Annesi nasılsa anlıyor bakışlarından bir şeylerin ters gittiğini içinde 'Bir şey mi aradın oğlum' diyor. 'yok, hayır her şey aynı yerde zaten' diye geveliyor ve bozuluyor büyü. O ana kadar sanki hiç gitmemiş gibi davranırken hepsi, annesinin gözleri dolu veriyor. 'Aynı, bıraktığın gibi...'diyebiliyor sadece. Babası tamamlıyor söylemek istediklerini, sanki çalışılmış gibi çıkıyor kelimeler ağızlarından 'odan da aynı, yatağın falan. Anahtarı da değiştirmedik hani biz evde yokken ya da geç falan gelirsen işinden dolayı, öyle her zaman değil arada canın falan ister diye...' Babasının da gözlerinden yaşlar akıyordu. Ama tamamlanmıştı sözler. 'Tamam, ben o zaman işime gideyim, bittiğinde evimdeyim'.diyerek çıktı evden.
Arabasına binmeden onunda döküldü gözünden yaşlar. Uzun zamandır ilk kez ayıkken ağlıyordu hem de gerçekten mutluydu. Babasının 'işine' dediği kulaklarından hiç gitmiyordu. Çok uzun zamandır barındığı sadece kendi çığlıklarını duyduğu çatı katını seviyordu ama bu evdi onun evi.
Hayali, şimdi gerçek olmuştu. İstediği bir iş ve onu yargılamayan bir ailesi vardı. Artık daha başarılı olabilirdi ve artık sigarayı azaltmalıydı.Yaşaması için çok sebebi vardı; onun yanında olan, onunla övünen, yaptığı işi yargılamayan, onun gerçekten mutlu olmasını isteyen... bir ailesi vardı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder